REHBERLİK

 




Öğrenmeyi Kolaylaştıran Kurallar

Kitap Okuma Saatlerinin Kaydını Tutun:
Yatay eksende haftanın günlerinin yazılı olduğu bur grafik tutarak çocuğumuzu okuma konusunda motive edebilirsiniz. Çocuğunuzun en sevdiği kitaptan her akşam kaç sayfa okuyacağı konusunda hedef belirlenmesini sağlayın ve grafiği nasıl işaretlemesinin gerektiğini öğretin. Bu şekilde her gün okuduğu sayfa sayısının arttığın göreceksiniz ve daha da önemlisi çocuğunuza bu ilerlemesinden dolayı övdüğünüz zaman yüzündeki ışıltıyı sizde fark edeceksiniz.

Problemlerine Yardımcı Olun :
Çocuğunuzun okulda sürekli tekrar eden bir problemi olduğunda, çocuğunuzun öğretmeniyle konuşun ve problemi çözmek için planlar yapın. Buna rağmen sorun hâlâ devam ediyorsa, çözülmemişse ilerlemesine engel olan belirli bir öğrenme problemi olup olmadığını anlamak için bir test uygulayın.

Dinlenme Metodlarını Öğretin:
Eğer çocuğunuz sınav olurken panikliyorsa, ona küçük bir dinlenme, rahatlama tekniği öğretin. Önce, karnından yavaş ve rahat nefes almasını söyleyin. Daha sonra, nefesini verirken fısıltıyla D-İ-N-L-E-N demesini söyleyin. Çocuğunuza gerginliği ve vesveseleri arttığında bu yeni metodu uygulaması için cesaretlendirin. Bunu aynı zamanda siz de uygulayabilirsiniz.

Sınavlarda Başarılı Olması İçin Yardımcı Olun:
Bazı çocuklar herhangi bir sınava tam olarak hazır olduklarını hissetmek için aşırı çalışma ihtiyacı duyarlar. Eğer sizin çocuğunuzda bu kategorideki çocuklardan biriyse, sınav gününden günlerce önce tekrar etmesini sağlayan, makul bir ders planı hazırlamasına yardımcı olun. Çocuğunuzun kendine güvenini kuvvetlendirecek uygulama sınavlarına girmesini sağlayın.

Çalışma Aracı Olarak ”Araştır, Sor, Oku, Anlat, Tekrar et” Metodunu Kullanın:
Sayısal sözel veya herhangi bir ders ile alakalı bir konuya çalışmaya başlamadan önce, çocuğunuza önce o konunun genel olarak ne hakkında olduğunu anlaması için araştırması gerektiğini, daha sonra konudaki başlıklar hakkında kendi kendine sorular üretmesi gerektiğini, bir sonraki aşmada bu sorunlara verilen cevapları okumasını, daha sonra verilen bu cevapları kendi kendine anlatmasını ve en son olarak da bütün öğrendiklerini tekrar etmesi gerektiğini öğretin veya sağlayın.

Televizyon İzleme Vaktini Sınırlayın:
Çocuğunuzun her hafta kaç saatini TV önünde geçireceğine karar verin. TV rehberinden, programları ve showları çocuğunuzun önceden seçmesini sağlayın. Uygun zamanlarda tekrar izletmek için özel programlar kaydedin.

TV’den Uzak Kalma Planları Yapın:
Yılda bir hafta TV izlemeyin. Bu süre daha zevkli işlerin yapılmasına ve yeni şeylerin öğrenilmesine vesile olabilir.

Beraber TV İzleyin:
Programın içeriğini çocuğunuza açıklayın. Çocukların gerçek ve hayali ayırt etmelerine yardımcı olun. Reklamları tartışın ki çocuğunuz bilinçli bir tüketici olabilsin.

Birlikte Okuyun:
Bütün ailenin aynı anda katılabileceği bir okuma saati ayarlayın. Çocuklar, anne-babalarını okurken görmeye ihtiyaç duyarlar. “Söylediğimi yap”, ifadesinin “Yaptığımı yap” kadar etkili olmadığını unutmayın. Okuma kelime dağarcını arttıracaktır ve sohbetleri zevkli hale getirecektir.

Birlikte Öğretici Oyunlar Oynayın:
Bekleme zamanlarında ve diğer boş vakitlerde, çocuğunuzun düşünmesini harekete geçirmek için aklınızda bir oyun hazır olsun. Twenty Question (20 soru), Categories (sınıflar) ve I Spy (casusluk yaparım) sınıflandırma becerilerini ve yöntemini öğretir. En erken yaşlardan başlayarak, çocuğunuzun aletlerin çalışma şeklini, kavramları ve çevresindeki nesnelerin özelliklerini anlamasının nasıl geliştiğini gözlemleyin.

Mantıklı Hedefler Belirleyin:
Bir çocuk için C’den A’ya derece atlamak imkansız gibi görünür. Her seferinde çocuğunuzun her gece çalışması için destekleyin ve gösterdiği çaba için her gün onu tebrik edin. Gelişmeyi göreceksiniz.

Soruları Cevaplayın:
Öğrenme, saat 3′te bitmez. Soruları öğrenme deneyimine çevirin. Eğer çocuğunuzun sorunlarının cevabını bilmiyorsanız bir kaynak kitaba baş vurun. Bir gezi planladığınızda önce biraz ev ödevi yapın. Beraber gideceğiniz yerin tarihini araştırın. Görülmeye değer yerlerin listesini yapın ve bu yerin neden önemli olduğunu bulun.

Matematiği Gerçekçi Yapın:
Çocuğunuz, gerçek yaşam durumları yansıtan kelime problemine sahip olduğunda, gerçek araçları kullanın. Oturma odanızı adımla ölçün. Belli bir hızla gidilirse, büyükannenin odasına gitmenin ne kadar süreceğini hesaplayın. Matematiği gerçek hayatta ilişkilendirmek, çocuğunuzun öğrenme için ilkeleri ve sebepleri anlamasını kolaylaştırır.

İyi Bir Dinleyici Olun:
Çocuğunuzun, size her gün okumasını sağlayın. Onu sadece yanlış okuduğu kelimeleri düzeltmek için dinlemeyin. Biriyle bağlantılı kavramlar hakkında o durumda karakterlerin başka neler yapmış olabileceği hakkında, daha sonra ne olabileceği hakkında konuşun. Çocuğunuzun, benzer temalarda okumuş olduğu hikayeleri hatırlamasını ve onları karşılaştırmasını sağlayın.

Birlikte Sesli Okuyun:
Çocuğunuz okumaya başladıktan sonra ona kitap okumayı sürdürün. Şiir ve klasiklere de yer verin ve çocuğunuza okutturun. Sizin çocuğunuza okuduğunuz kitapların çoğu daha sonraları en sevilen ve tekrar tekrar okunan kitaplar arasında yer alır.

Okul İşlerinde İstekli Olun:
Çocuğunun gittiği okulun faaliyetlerini destekleyen velilerden olun. Özel durumlarda okulda bulunacak telefon konuşmalarında bulunarak okula yardımcı olun. Çocuklar anne ve babalarını okulda görmekten çok hoşlanır. Ayrıca okulun sizin yardımınıza ihtiyacı var.

Öğretmenlerle Konuşun:
Çocuğunuzun öğretmeniyle görüşmek için bir sorun çıkmasını beklemeyin. Diyalogu ilk günlerden başlatın ve devam ettirin. Okulun ve öğretmenlerin yaptığını takdir etmek, bunu onlara hissettirmek çok önemlidir. Ufak bir teşekkür pek çok yol aldırır. Öğretmenlerin de olumlu tepkilere ihtiyacı vardır.

Çok Pratik Yaptırın:
Mükemmellik amaç değildir. Büyüklerle kurulan en küçük bir diyalog, oyunlarda rol alma gibi faaliyetlere çocuğunuzun pratik yapmasını sağlayacaktır.

Matematikle Daha Çok Uğraşın:
Çatalları saydırarak, kurabiyeleri toplatarak, malzemelerin ölçülerini verdirerek, termostatı ayarlayarak vb. çocuğunuza matematiğin önemini sezdirin.

Okul Takip Çizelgesi Tutun:
Çocuğunuzun her yıl çalışmasını gösteren bir çizelge belirleyin ve böylece onun neleri öğretmekte olduğunu anlayabilirsiniz. Bu şekilde sık sık tekrarladığı hataları ya da dikkatsizlikleri saptayarak gerektiği zaman bu çizelgenin size yardımcı olmasını sağlayabilirsiniz.

Ev Ödevi Planı Yapın:
Çocuğunuza ödevlerini yapması için iyi bir ışık ve aydınlatma sağlayın. Düzenli bir zaman ayarlayın. Çocuğunuzun yaptığı ödevleri zamanında ve doğru biçimde övün.




MESLEK SEÇİMİ TESTİ İÇİN TIKLAYIN.




Sınavda Netlerinizi Artıracak Teknikler

 
1- Her bir soruya ayrı ayrı konsantre ol.
Sınavda, sadece bir soruya odaklanırsınız. O da; çözdüğünüz sorudur.
10. sorudaysanız 9. soru ve 11. soru sizi ilgilendirmez. 10. sorudayken “Acaba 11 de ne var” diye düşünen çok sayıda kişi vardır.
Soruyu okurken de soru bölümündeyken, cevap bölümü sizi ilgilendirmez.
Çünkü en büyük dikkatsizlik soruyu okurken gözün cevaba takılmasıdır. O zaman; ne cevabı tam olarak algılayabilirsiniz ne de soruyu. Bu nedenle böyle sorunu olanlara cevabı kapatmalarını öneririm.
Bir soruya en iyi konsantre olma yolu; her bir soruda; “Şimdi dokuzuncu sorudayım, şimdi onuncu sorudayım” diye dikkatinizi o soruya getirmektir.

2-Nereden başlamaya alışkınsan oradan başla.
Denemelerde nasıl bir sıra ile testi çözüyorsanız aynı stratejiyi uygulayın. Sınavda yeni bir strateji kullanmayın.

 

3- Önemli bilgilerin altını çiz.
Sorular konsantre bir şekilde okumak için mutlaka önemli bilgilerin altını çiz. Görsel dikkatinizden kaçan bilgi, dokunsal dikkatinizden kaçmaz.
Biliyorsunuz, sınavda bazen bir kelime hayat kurtarır. Problem sorularında da verileri boşluklara yazın.

4- En son ifadeye dikkat et!
Soruda en önemli ifade en son ifadedir. Bu nedenle en son ifadeyi balon içerisine alın. Bu sizin olumsuzlama ile sorulan soruları daha dikkatli yakalamanızı sağlar.
5- Bilgi sorularında çoğunlukla ilk aklına gelen doğrudur.
Bilgi sorularında ilk aklınıza geleni işaretleyin ve kendinize hakim olun, değiştirmeyin. Geriye döndüğünüzde, sadece boş bıraktığınız sorulara bakın. Bu durumun istisnaları da vardır onlar kendilerini denemelerden bilirler.

 

6- Basit düşün.
Soruların ardında hinlik aramak yerine basit düşünmek, düz mantıkla düşünmek; netlerinizi daha fazla artırır.

7- Yüzde elliye indirdiklerinde şansını kullan.
Sınavda, altıncı hissinize, sezgilerinize güveninin.
Bu konuda ölçü; % 50’ye indirdiklerinizde atmaktır.
Bu noktada, daha destekli atmak için soruya tekrar dönmeniz faydalı olacaktır. Bu konuda cesur davranın ve mutlaka “Yaradan’a sığınıp” şansınızı deneyin.

8- Çeldiricilere dikkat!
Özellikle A ve B şıklarına dikkat edin ve mutlaka son şıkka kadar cevapları okuyun.

9- Mutlaka dinlen.
Her bir bölümü bitirdikten sonra mutlaka 20-30 sn. dinlenin. Bu süre içerisinde, derin nefes alın, suyunuzdan için. Ve “şimdi, Matematik ” diye zihninizi yapacağınız derse bloke edin. 
İyi dinlenirseniz; iyi konsantre olursunuz ve kontrol daima sizin elinizde olur.

10- Mükemmeliyetçi olma.
Mükemmeliyetçilik zihinsel olarak çok yıpratıcı bir bakış açısıdır ve sınavda sizin duygusal olarak tıkanmanıza sebep olabilir.
Bu nedene kendinize gayet insani, küçük hata yapma payı bırakın. Çünkü herkes hata yapar.

11- Kodlamaya dikkat!
Kodlama stratejisi olarak denemelerde neye alışkınsanız o stratejiyi kullanın. Yeni bir strateji denemeyin. Kodlama yaparken etrafınızdakilerin duyamayacağı bir şekilde; iç sesinizle kodlayın.

12- En kritik zamanlarda doğru düşün.
Her sınavda aslında; iki yönlü sınav olmaktasınız. Birincisi; bilgi ve bilgiyi kullanma gücünüz.
İkincisi; psikolojik gücünüz.
Her ikisindeki ustalığınız, performansınızı belirler.
Bütün bunlara önceden zihinsel ve duygusal olarak hazırlıklı olmak; o sorularla savaşmamak; o tür sorular geldiğinde ne yapacağını önceden bilmek; kontrolü elinizde tutmanızı sağlar.
Böyle sorular geldiğinde ya da birkaç soru ardı sıra yapamadığınızda; arkanıza yaslanın, derin nefes alın, suyunuzdan için.
Ve o anda iki seçeneğiniz olduğunu hatırlayın.
Ya duygusal davranıp pes etmek; ki zaten o soruların amacı bu, ya da mantıklı olup gücünüzün sonuna kadar dayanıp sanki yeni başlıyormuş gibi devam etmek.
Bu nedenle her bir soruya ayrı ayrı konsantre olun önerimiz çok önemlidir. Yeni bir soru yeni bir başlangıç. Ve bir soru sadece bir sorudur. O kadar değeri vardır. Yaptığınız ve daha yapabileceğiniz çok soru var. Doğru yere bakın.

1. Kendini Doğru Tanı

 
Bir şehirde yol bulmaya çalışırken harita üzerinde nerede olduğunu bilmezsen, nereye gideceğini de bilemezsin. Aynı şekilde kendini doğru tanımazsan vereceğin kararlarda amacına hizmet etmez. 
Kendini tanıyan insan; güçlü ve zayıf yönlerini, imkânlarını, yeteneklerini, fırsatları ve problemleri iyi değerlendirir. Şu sorulara cevap arayarak kendini tanımaya çalışabilirsin?
GÜÇLÜ YÖNLER
-Hangi derslerde ve derslerin hangi konularında daha başarılıyım, anlayabiliyorum?
-Başarısız olduğum ders ve konularda ne yapmam gerekiyor?
Yukarıdaki soruların cevaplarını danışman öğretmenin ile görüşerek öğren. Yeteneklerini keşfetmeye çalış.
İMKÂNLAR; Diğer öğrencilere göre artı ve eksilerim neler?
( ) Dershaneye gidiyorum.
( ) Danışman öğretmenim var. 
( )RDS’ lerde bilemediğim soruları sorabiliyorum.
( )Ders çalışırken motivasyonumu bozacak her türlü şeye 'HAYIR' diyebiliyorum. 
( )Belirli sürelerde TV izleyip kapatabiliyorum. 
( )Belirli sürelerde bilgisayar başında bulunup, ders çalışmaya geri dönebiliyorum.
( )Kitap okuma alışkanlığım var. 
( )Çalışma masam, çalışma odam var.
( )Annem-babam ders çalışmama destek oluyor. 
Yukarıdaki seçeneklerde artılar arttıkça imkanlarınız artıyor demektir. İmkânları değerlendirdiğinde SBS’ ye girecek birçok öğrenciye göre şanslı olduğunu öğreneceksin. 

2. Hedef Piramidin Olsun
Beynin kendi kendini programlar. Arabaya bindiğimizde şoför isek nereye gideceğimizi hareket etmeden önce düşünür ve planlarız, daha sonrasında ise başka şeyler düşünürüz. 
SBS içinde durum böyledir. Kısa, orta ve uzun vadedeki hedeflerini, amaçlarını belirlemen beynini doğru şekilde programlamanı sağlar. Bunu başarmak için kendine hedef piramidi oluşturmalısın. 
Unutma, 'Zafer, zafer benimdir diyebilenindir.' Zafer benimdir demek, başarılı olacağım demektir. Başarılı olmak ise, 'başaracağım' fikrini kafanın içine iyice yerleştirmek ve kafayı daima o istikamette çalıştırmak demektir. 
Şu sorulara cevap vermen hedef piramidi oluşturmanda yardımcı olur.
Yakın Vadeli Hedefler 
-En yakın tarihli deneme sınavında hedefin kaç puan veya kaç net yapmak istiyorsun?
-Bu hafta ders çalışma programı oluşturup, ders çalışma saatlerini belirledin mi?
-15 tatile kadar hangi konuları bitirmen gerekiyor ve 15 tatildeki deneme sınavlarında kaç puan almayı hedefliyorsun?
-Mayıs ayındaki deneme sınavında kaç puan almayı hedefliyorsun?
-SBS sınavında kaç puan almayı hedefliyorsun?
Orta Vadeli Hedef
-Hangi liseyi kazanmayı hedefliyorsun? Neden?
-Yabancı dil öğrenmeyi düşünüyor musun? 
- Hangi alanda üniversite okumayı hedefliyorsun?
Uzun Vadeli Hedef
-Hangi mesleği yapmayı hedefliyorsun? Neden?
-Kaç yabancı dil öğrenmeyi hedefliyorsun?
-Yapmayı düşündüğün mesleğin kendine, ailene, ülkene ve insanlığa ne gibi faydaları var?
Piramidin en tepesindeki uzun vadeli hedefler soyut olmasına dikkat etmelisin. Hedeflerini belirlerken yukarıdaki tür sorulara cevap vermeli, yol haritanı çizmelisin. Hedefe giderken çeldiricilere, zaman hırsızlarına ve zevk tuzaklarına düşmemek için beyninde 'hedef piramidi dosyasını' açık tutmalısın. Bu sayede hedefine emin adımlarla yürür, olayların akışına kapılmazsın.

 

3.Başarı İçin Zorluklara Tahammül Et
Emek, gayret, çalışma, çaba ve çile yoksa kazanç da yok. Ders çalışmak belki de sana çok sıkıcı gelebilir. Fakat hayat, mükafatını zorluklara tahammül edenlere verir. Başın dik dolaşmak ve onurlu yaşamak istiyorsan emeğinle kazanmaya çalışmalısın.


4. Gerektiğinde "HAYIR" Demesini Bil
Hedefine ulaşmada bazen TV, internet, cep telefonu bazen de arkadaşların engel olabilir. Hedefine engel gördüğün her şeye 'HAYIR' demesini bilmelisin. Bunun içinde hedefini sürekli hatırlamalı ve hedefe olan inancını yenilemelisin.


5.Yenilikçi Ol 
Doğru olanı yapmak için risk al. Hata yapmamak için risk almaktan kaçma. Ders programını, kitap okuma hedefini, odanı ve kendini sürekli yenile. Yenilikçi ol ama maceracı olma. Yeni ve farklı yöntemler denerken bunu sağlam nedenlere dayandır. 
Rüzgarlar ne kadar şiddetli iseler ağaçlar o kadar güçlü olur. Engeller insanı durdurmak için değil, güçlendirmek için vardır. Başarı yolunda fırtınalara fırsat vermeli, risk almalısın.


6. İradeli Ol
İradeli olmak; iki veya daha çok seçenek arasında doğruyu ve iyiyi seçebilmektir. Ders çalışma, emek verme, sabretme zordur ama doğrudur. Başarıya elleri cebinde değil, iradeni doğru kullanarak varabilirsin. Başımıza gelen olayları seçemeyiz ama tepkilerimizi seçebiliriz. Sınav sonucu istediğin gibi olmasa da bunu kabullen fakat daha iyi bir sonuç için gayret et, çabala.

Hepiniz sene sonunda gireceğiniz Seviye Belirleme Sınavı'nda başarılı olabilmek için gayret ediyorsunuz. Ailenizde etrafınızda daha önce sınava girmiş ve başarılı olmuş birileri vardır. Onların nasıl başarıyı yakaladığını hiç düşündünüz mü? Ya da kendinize sene sonunda sınavdan almayı planladığınız puanı alabilmek için neler yapmanız gerektiğini hiç sordunuz mu? Size başarı olmuş insanlarla ilgili bir ipucu vereyim. Başarıyı yakalamış insanların mutlaka bir hedefi vardır. Yola bu hedefe ulaşmak amacıyla çıkar ve bu hedef için gayret ederler. Hedef kişinin başarıya odaklanmasını sağlayan en önemli faktörlerden biridir.
Size yapılan bir araştırmadan bahsetmek istiyorum. Yale Üniversitesi mezunları üzerinde yapılan bir araştırma için, mezunlarla görüşülmüş ve onlardan açık ve belirli hedeflere sahiplerse bunlara nasıl ulaşacaklarına ilişkin planlarını yazmaları istenmiştir. Mezunlardan sadece %3'ünün böyle yazılı amaçlara sahip olduğu görülmüştür. Yirmi yıl sonra, araştırmacılar görüşme yaptıkları kişilere tekrar gitmişler, diğer konular bir tarafa, daha önce yazılı amaçlara sahip olan %3'lük kesimin finansal açıdan; geri kalan %97'nin toplamından daha iyi durumda olduklarını görmüşlerdir. Bu sadece kişilerin finansal gelişmelerini göstermektedir. Araştırmacılar, ölçümü zor olan; mutluluk, neşeli, huzurlu olma gibi sübjektif durumlarda da %3'lük kesimin diğerlerinden çok daha iyi olduklarını belirlemişlerdir. İki grup arasındaki en önemli fark daha başarılı olan grubun hedeflerini belirlemiş olması. Sonuç ise ortada. Hedefini doğru belirleyenler ve bu hedefe ulaşmak için gayret edenler başarıyı yakalamış.
Ziya Baran'a ait güzel bir söz vardır: "Hedefler bütün duygularınızı coşturur, heyecanımızı yükseltir ve enerjimizi arttırır. Hedefinizi bir kere kesin olarak belirleyip ona ulaşmak için güçlü bir şekilde karar verip harekete geçtiniz mi, hedefinize ulaşmaktan sizi kimse alıkoyamaz. Hedefini net olarak belirlemiş ve kendisini ona adamış olan bir insanı hiçbir zorluk durduramaz. O, bütün engelleri aşar ve hedefine ulaşır." Sene sonunda olmak istediğiniz noktayı hayal edin ve gerçekten orada olmayı isteyin. Böylece hedefinizi daha kolay motive olacak, her şeyin çok daha kolay olduğunu göreceksiniz. Başarının reçetelerinden biri artık elinizde. Size düşen sadece uygulamak...

GELECEK YIL NEREDE OLACAKSINIZ?

Kendinize hiç böyle bir soru sordunuz mu? Hiç böyle bir soru üzerinde düşündünüz mü? Yoksa bu soru da nerden çıktı mı diyorsunuz? Gelecek yıl nerede olacağım? Herhalde iyi bir lisede olurum. Ya da önce biraz çalışayım, netlerimi göreyim ona göre düşünürüm. Belki de SBS'ye girdikten sonra puanımı görünce karar veririm diyorsunuz.

SBS'ye hazırlanan sizler için bu sorunun cevabı çok önemli. Çünkü bu süreçte başarıyı yakalayabilmeniz için yapmanız gereken ilk işi, kendinize ulaşılabilir bir hedef belirlemektir. Yani gelecek yıl nerde olmak istiyorum sorusunun cevabını vermektir. Vereceğiniz cevap sizin için çok önemlidir. Sınavlarda başarılı olmak istiyorsanız hedefinizi belitleyip, o hedefe odaklanmanız gerekmektedir.

Hedef, belli bir zaman diliminde ulaşmak için gayret edeceğiniz noktadır. Yapacağınız çalışmaların verimli olabilmesi ve istenilen sonuçları verebilmesi için, "Ne için" çalıştığınızı çok İyi bilmeniz gerekir. İşte hedefiniz "Ne için" çalıştığınızın cevabıdır. Hedef sizi motive edip çalışma isteğinizi arttıracak güçtür. Bir hedef belirleyip ona ulaşma gayreti içinde olmak enerjinizi arttıracak, gerekli gücü ve çalışma isteğini yakalamanızı sağlayacaktır. Eğer hedefiniz yoksa ders çalışmak için makul bir nedeniniz de yok demektir. Hedef, hazırlık sürecinde motivasyonunuzu devamlı üst seviyede tutmanıza yardımcı olacaktır. Hedefi olmayan bir öğrenci potansiyelini önemsiz işlere harcar. Böyle bir öğrencinin nasıl çalışacağına karar verip çalışmalarını sürdürmesi zordur.

Başarının tesadüfler sonucu gelmeyeceği açıktır. Başarı neye ulaşacağını önceden belirleyip ona göre çalışmakla elde edilir. Belli bir hedefe yönelik yapılan çalışmalar başarıya ulaşmayı kolaylaştır.
Haydi öyleyse... Hiç vakit kaybetmeden kendinize bir hedef belirleyin. Hedefinize ulaşacağınıza inanır ve gerekli gayreti gösterirseniz önünüzde hiçbir engel olmadığını göreceksiniz. Yapmanız gereken tek şey gideceğiniz yeri belirlemek. Şimdi bir kere daha soruyorum: Gelecek yıl nerede olacaksınız?

 

 

 

 

Bu kitaptan alıntılar yapacağım. Faydalanacağınızı ümit ediyorum.

 

ADIM-1

 

BAŞARININ TEMELLERİ

AB: Anlamlı bir amaç belirlemek

PY: Plan yapmak

IE: Israr etmek

 

BAŞARININ FORMÜLÜ ( AB+PY+IE=B )

ETKİLİ BİR PLANIN ÖZELLİKLERİ:

  1. Plan birçok adımdan oluşmalıdır.
  2. Yapılacaklarla ilgili mutlaka bir zaman sınırlaması yapılmalıdır.
  3. Beklenmedik sorunlarla her zaman karşılaşılabilir.
  4. Genel bir çerçevede olası maliyetler göz önünde bulundurulmalıdır.
  5.  İhtiyaç duyulan kaynak ve araçların etkili bir şekilde kullanımı sağlanmalıdır.
  6. Sorumluluklar açık bir şekilde belirtilmelidir.

 

SORUMLULUĞUN VE BAŞARININ SİNSİ DÜŞMANLARI:

SAVUNMA MEKANİZMLARI: İnkâr Etme, Bahane Bulma, Yansıtma.

 

BAŞARILI ÖĞRENCİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ:

 

  1. GÜVEN
  2. MERAK
  3. ISRAR
  4. AMACA ODAKLANMA
  5. AZİM
  6. HEVES
  7. BAŞKALARINA KARŞI DUYARLILIK
  8. KARARLILIK
  9. OLGUNLUK
  10. MİZAH GÜCÜ
  11. BİLGİNİN GÜCÜNE YÖNELİK FARKINDALIK
  12. OLUMLULUK
  13. CESARET

 

ADIM-2

 

ÖĞRENMENİN YAPI TAŞLARI: BEYİN, ZEKÂ VE BELLEK

BESLENME, SPOR, OKSİJEN, TV…

ZEKÂ; ZENGİN BİR ÇEVRE SUNMA…

İŞİTSEL, GÖRSEL, KİNESTETİK YÖNTEM TEKNİK VE MATERYALLER…

 

 

 

ADIM-3

ETKİLİ ÖĞRENME VE DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ

 

“ASIL ÖĞRENECEĞİNİ BİLEN YETERİNCE BİLİYORDUR.” H.B. ADAMS

 

 

 

 

 

 

 


Başarının Onüç Kuralı: Öğrencilere Bir Mesaj

 

Çeviri: Psk. Benek Altaylı
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü

 Geçenlerde sevdiğim bir öğrenci yüksek lisans programından atıldı. Bu tür durumları engellemek için esnek bir program geliştirilmiş olduğundan, özellikle bizim programımızda bu, nispeten nadir görülür. Ama bu durum, çok başarılı öğrencileri diğerlerinden ayıran şeyin tam olarak ne olduğunu düşünmeme neden oldu. Hepimiz, bazı öğrencilerin ve genç profesyonellerin çok başarılı olacaklarını, fakat onlar kadar parlak olan diğerlerinin o kadar başarılı olamayacaklarını fark ederiz. Bu neden böyle oluyor? Neleri farklı yapıyorlar? Başlamadan önce, başarının göreceli ve çok boyutlu bir kavram olduğunu itiraf etmeliyim. Çoğumuz işkoliğiz ve başarıyı çok dar anlamıyla, arkadaş olarak başarılı, hayattan keyif almakta başarılı, kişisel gelişimde başarılı olarak tanımlıyoruz. Programdan atılan öğrencilerin, kendilerini başka alanlarda başarıya götürecek ilham perilerini dinlediklerinden gizli gizli şüpheleniyorum. Neyse, bu kısa yazının amacı, bilim eğitiminde başarılı olan öğrencilerin çalışma alışkanlıklarının ve genel olarak hedeflere yaklaşımlarının aktarılmasıyla sınırlıdır.Düşüncelerimi, başarıya ilişkin “on üç kural” olarak berraklaştırmaya çalıştım. Bunların hiçbiri kesin değil: kişisel olarak ben, bu kuralların birini ya da daha fazlasını her gün ihlal ediyorum. Ama kurallara uyduğumda, uymadığım zamanlara nazaran, işlerin çok daha iyi gittiğini fark ettim. Aynı zamanda, öğrencilerin bu kurallardan ne kadar fazlasına uyarlarsa, başarılarının da o kadar arttığını fark ettim.

Kural 1. Sadece Sonucu Değil, Süreci de Önemseyin

 Çok azımız birden bire başarılı olmuşuzdur. Çoğunlukla küçük parçalar tırtıklarız ve parçalar teker teker yerlerine yerleşirler. Becerilerin ve bilgilerin, beklenmedik şekillerde birleşmeleri gibi, küçük gibi görünen şeyler sonunda çok önemli olabilirler. Hangi davranışlarımızın, belirli bir zamanda kariyerimize ne gibi katkılar sağlayacağını yordamak mümkün değildir. Bu, bir sorun yaratır. Eğer başarı, bir sonuç olarak çok önemliyse, genellikle bizi o başarıya ulaştıracak olan süreci önemsemeyiz. Mesela bir hocanın, “ilgisiz” bir entellektüel alanla ilgili ilginç bir konu ortaya attığını düşünelim. Eğer öğrenci, daha çok elde edeceği sonuca odaklanan bir öğrenciyse, entellektüel olarak kendini konuya kapatma eğiliminde olacağı için, bu konuda daha sonra önemli olabilecek bazı şeyleri öğrenme fırsatını kaçırmış olacaktır.Başarılı öğrencilerde, bu gibi durumlara açık olmalarından ve genel olarak işi önemseme eğilimlerinin bir sonucu olarak, nitelikteki tutarlılıktan kaynaklanan bir zenginlik gözlenir. Başarılı profesyonellerin çoğu, alanla ilgili geniş bir yelpazedeki konuları önemserler ve görevin taşıdığı değeri vurgularlar. Her zaman sonuca doğru ilerlerler ama sürecin değerini unutmazlar.Bunun için tercih ettiğim bir kelime var: Oyun. Bu kelimeyi, görevi önemsiz göstermek için kullanmıyorum. Bunu, davranışı sürdüren ve kalitesinin yüksek tutulmasını sağlayan sonuçların kaynağına işaret etmek için kullanıyorum. Bir gazete tartışma grubuna gitmenin, bir toplantıya katılmanın ya da araştırma yapmanın en geçerli nedeni, oyunu profesyonel olarak oynamaktır. “En iyi” yol budur, çünkü kalite sürecine bir oyuncu gibi katılım genellikle hemen mümkün olabilir.Bu faaliyetlerin somut sonuçları (örneğin iş, para, prestij, övgü) elde edildiğinde, eğer elde edilirse, küçük, ince ve gecikmiş olabilir. Eğer faaliyetlerinizi sürdürmek için bu sonuçlara güvenecek olursanız, yaptıklarınızdan vazgeçmeniz işten bile değildir.Jay Gould, kişinin entellektüel oyunu ciddiye almasının sonucunda ne olacağına ilişkin iyi bir örnektir. Evet, o bir paleontolojisttir. Ama aynı zamanda kendisi, psikoloji, beyzbol, mimari ve aydınlanma çağının insanlar için anlamıyla ilgili çok güzel yazılar da yazmıştır. Onun akademik oyundan çok keyif aldığı açıktır. Bütün oyunlarda olduğu gibi, kurallara uyar; yani delillerini bilir. Çalıştığım en iyi öğrenciler, sabah 3’e kadar bir yerel grup için hazırladıkları sunumu düzeltmeye çalışan ya da benzeri şeyler yapan insanlardı. Olayı genel olarak değerlendirirseniz, aslında yaptıkları iş çok da önemli değildi ama onlar, o görevin kendisini önemli görüyorlardı. Asıl önemli olan nokta, aynı özeni komik bir şiir yazarken de, bilim felsefesinin pek de önemli olmayan bir konusunu tartışırken de göstermeleridir. Stephen Jay Gould’un da böyle bir öğrenci olduğunu tahmin ediyorum.

Kural 2. Konuşun ve Yazın - Bunu Çokça Yapın

 Bilim, sözel bir iştir. Başarılı bilim adamları konuşmalı, yazmalı, ikna etmeli ve tartışmalıdır. Profesyonel sözel davranışta beceri kazanmanın tek yolu onu uygulamaktır. Sınıfta konuşun. Sohbetlerde konuşun. Koridorlarda konuşun. Dinleyin ve cevap verin. Varsayımlarda bulunun ve düşünün.Tartışın. Düşünceleri paylaşın. Eğer söyleyecek bir şeyiniz olduğunu düşünüyorsanız, söyleyin. Söyleyeceğinizin söylemeye değip değmeyeceğinden emin değilseniz bile söyleyin. Kronik korku dolu sessizlik, genç bir bilim adamının en kötü düşmanıdır ve bu, şaşırtıcı derecede yaygındır. Bölümümüze aldığımız olağan üstü parlak öğrencilerimizin en az yarısı sınıfta çok nadir konuşurlar ve bu, eğer devam ederse, feci şeylerin habercisidir.Bazen düşünme sessizliğinin iyi birşey olduğu tabii ki doğrudur. Ne zaman dinlenmesi gerektiğini ve ne zaman konuşulması gerektiğini ayırdetmeniz gerekir. Ama doğrusu bir gevezeyi susturmak, bir dilsizi konuşturmaktan çok daha kolay olduğundan, ayırdetmeyi öğrenmeye, bu skalanın geveze ucundan başlanırsa daha kolay olacaktır.Aynı şey yazıda da geçerlidir. Kolayca yazabilmek deneyimlerle gerçekleşir. Ama öğrencilerin çoğu bu “deneyimlerin” okumayı, düşünmeyi, taslak çıkarmayı ya da planlamayı içermesi gerektiğini düşünüyorlarmış gibi görünüyor. Onlar da önemli ama profesyonel yazına hakim olabilmek için yazmak gerekir. Kelimeleri kağıda geçirmeniz ve onları da başkalarına sunmanız gerekir.Bunu yapmanın birçok yolu var. Mesela sınıf ödevi olarak birşey yazarken, onu yayınlayacakmışsınız gibi yazın ve sonra da yayınlamaya çalışın.

Kural 3. Kolaylıkla Evet Deyin ve Yapın

 Kariyerinizin başındayken kendinizi değişik şeylere maruz bırakın. Repertuarınızı genişletin. Biri iyi bir projeden bahsedince “haydi yapalım” deyin. Eğer biri bir proje için sizden yardım isterse evet deyin. Sonra da yardım edin. Sizden beklenenden fazlasını yapın. Eğer sizden bir bilgisayar programı geliştirmeniz bekleniyorsa, bunu sonraki hafta yerine hemen ertesi gün hazırlayın ve programa değişik sesler de ekleyin. Eğer sizden laboratuvarı düzenlemeniz istendiyse, bunu ayrıntılı ve itinalı bir şekilde yapın.

Kural 4. Başkalarıyla Çalışın Ve Kolayca Paylaşın

 Başkalarından çok şey öğrenebilirsiniz. Sizin ilerlemenize yardımcı olurlar ve size yeni şeyler öğretirler. Yani işbirliği yapın. Takımlar oluşturun. Bir ağ kurun. Talep ettiğinizden daha fazlasını verin.İşbirliğini engelleyen şey, katacağınız hiç birşeyin olmadığını düşünmeniz ya da (daha kötüsü) başkasının sizden daha kazançlı olacağını düşünmenizdir. Başkasının daha kazançlı olması mümkündür ama bunun engellenmesinin hedeflenmesi işbirliğini öldürür. Yazar adlarının sıralanması konusunu zamanı gelince düşünün ve zamanı gelince de bu konuda rahat olun. Olaya geniş bir perspektiften bakacak olursanız, ikinci yazar yerine üçüncü yazar olmanız fazla birşey fark ettirmez.Benzer bir şekilde, eğer başkaları sizin düşüncelerinizi kullanacak olursa, başkalarının size öğrettiklerinden faydalanabilirseniz, o düşünceyi ürettiğiniz gibi bir sürü başka düşünce de üretirsiniz.

Kural 5. Sözlerinizi Tutun

 Bu en önemli kuraldır. Bu kural, başarılı öğrenciyi başarısız öğrenciden en iyi ayıran kuraldır; ama, kuralı uygulayana kadar değeri anlaşılmaz. Bu nedenle verdiğiniz sözü tutmanın mutlaka bir yolunu bulun. Bir program hazırlayın, ölüm-kalım meselesi yapın, büyükannenizin fidyesi olarak düşünün. Yapın. Tabii ki kimse her zaman verdiği sözü tutmaz. Tamam, o zaman, tutmadığınızda geri dönün ve kesinlikle tutun. Ben hemen hemen her gün bunu ihlal ediyorum ama yine de sözümü tutmak için bir savaş veriyorum.

Kural 6. Köpekler Bile Hiç Kendi Yataklarına İşemezler

 Bir anlamda, başarının sonucu esas olarak sosyaldir: İnsanlar sizinle ve çalışmalarınızla ilgili olumlu şeyler düşünürler. Ama hepimiz başarısızlıktan korkarız. Öğrencilerin omuzlarında, bağımlılık ve bir dereceye kadar güç sahibi olmamayla karışık fazladan bir yük vardır. Alaycı olma, eleştirme, paranoya, dedikodu ve bunun gibi şeyler, bu korku ve yükle başa çıkmada berbat yollardır. Mesela öğrenciler, kendi aralarında programları veya hocaları ile ilgili şikayetçi olurlar. Ama birşeyler yapılabilecek ortamlarda bu şikayetlerini açıkça dile getirmezler. Hepiniz, işlerin kötü gittiği, kimsenin bu standartları karşılayamayacağı, hocaların da zaten ahmak oldukları gibi konularda hemfikir olduğu bir grup oluşturmaya başlarsınız (mesela burslu öğrenciler olarak). Sonuç şudur: (a) başarının sosyal faydalarından çok az yararlanılır (sözel olarak destekleyici bir grup) ama başarı görülmez, (b) daha büyük, sözel bilimsel grubun ve içinde yer aldığınız programın kontrolü azalır, (c) haklı olarak o programda kendinizi kötü hissedersiniz. İşe yaramayan şeylerin desteklendiği sosyal bir grup oluşturursunuz. Bu, iyi hissettirir ama hiç bir yere götürmez.Bu sürecin bir çok öğrencinin eğitimini mahvettiğini gördüm. Bazen bir ya da iki yıl sonra olan bitenin farkına varıp kendilerini bundan çekerler, bazen de programı bırakırlar. En trajik olanlarsa, eğitimlerine isteksizce (ama gizli ve haklı bir öfke ile) devam edenler ve yıllar sonra fırsatları kaçırdıklarını fark edenlerdir. Çözüm sadece, bunu yapmayı reddetmek, başkaları sizi bunun içine çekmeye çalıştıklarında arkanızı dönüp gitmek ve kariyerinizle ilgili olarak sorumluluk almaktır. Sonuçta köpekler bile hiçbir zaman kendi yataklarına işemezler.

Kural 7. Kendi Gücünüzü Tanıyın Ve Ona Göre Davranın

 Size inanılmaz birşey söyleyeyim: Çok farklı bir alana geçebilirsiniz. İyi iş çıkartmış olmak için abartılı miktarlarda paraya ve zekaya sahip olunması gereken alanlardan bahsetmiyoruz. Burada genç ve ulaşılabilir, herkesin değişiklikler yaratabileceği alanlardan bahsediyoruz. Gerçekten başarısız olan bir öğrenci ya bundan korkarak geri çekilecek (bkz. Kural 6) ya da ulaşılmaz hayaller peşinde koşacaktır. Başarılı öğrenci ise kendi gücünü tanır ve onu ortaya koymak için kararlı ve büyük bir çaba harcar.Nelson Mandela, bir açılış konuşmasında benim çok sevdiğim bir noktaya parmak bastı:En derin korkumuz, yetersiz olmamız değildir. En derin korkumuz, ölçülemeyecek kadar güçlü olmamızdır. Bizi en çok korkutan şey karanlığımız değil, ışığımızdır. Kendimize “ben kim oluyorum da çok parlak, muhteşem, yetenekli, şaşırtıcı oluyorum?” diye sorarız. Aslında siz kimsiniz de bunların hiç biri DEĞİLSİNİZ? Siz, tanrının çocuklarısınız. Küçük işlerle oyalanmanız dünyanın bir işine yaramaz. Etrafınızdakiler güvensiz hissetmesin diye kendinizi çekmenin hiçbir zekice tarafı yok. Biz, tanrının içimizdeki pırıltısını açığa çıkarmak üzere dünyaya geldik. Bu pırıltı sadece bazılarımızda değil, her birimizde mevcuttur. Ve biz, ancak kendi ışığımızın parlamasına izin verdikçe, başkalarının da aynı şeyi yapmasına imkan sağlayabiliriz. Biz kendi korkularımızdan kurtulup özgürleştikçe, varlığımız başkalarını da özgürleştirir.

Kural 8. Kendi Sınırlarınızı Tanıyın ve Ona Göre Davranın

 Bu gezegende ne kadar zamanınız olduğunu bilmiyorsunuz. Kaç yılınız olursa olsun, zaman, kesinlikle kısıtlı. Öğrencilerime, bu durumun araştırma alanında farkına varıp hem eğlenceli hem de önemli çalışmalar yapmalarını söylerim. Mesela bazen zayıf öğrenciler, sanki yaratabilecekleri en iyi şey oymuş gibi (bkz. Kural 7) ya da çok zamanları varmış gibi, başka birinin literatürde yapmış olduğu bir araştırmanın, ufak tefek değişikliklerle tekrarı olacak fikirlerle geliyorlar. Bu durumda öğrencilere şunu sorarım: Ölene kadar sadece iki ya da üç araştırma yapma şansınız var. Bunlardan birini bu araştırmayla harcamak ister misiniz? Başarılı öğrenciler, zamanlarını bir değişiklik yaratmak için kullanırlar.

Kural 9. Sizden Daha İyi Olanlarla Bir İletişim Ağı Oluşturun

 Öğrencilerde, kendilerinden daha tecrübeli ve çok başarılı profesyonelleri, iki hatalı şekilde düşünme eğilimi vardır: Onları ya kusursuz ve ulaşılmaz ya da bir kenara atılması gereken dinozorlar olarak düşünürler. Genellikle başarısız öğrenciler ilk hataya, başarılı öğrencilerse ikinci hataya düşerler. Ama en çok işe yarayan bakış açısı, onları çabalayarak ve ter dökerek saygınlık kazanmış, birşeyler öğrenilebilecek insanlar olarak görmektir. Birkaç istisna dışında, tanınmış profesyonellerin hepsi sevilesi, çok çalışan ve zeki insanlardır. Bu, şaşırtıcı birşey değildir, çünkü eğer öyle olmasalardı, tanınmış olmazlardı. İnsanlar aptalların başarısız olmalarını sağlamaya çalışırlar ve aptal ya da tembel insanlar çok nadir olarak zamanın sınavından geçebilecek düşünceler üretebilirler. Başarılı öğrenciler, başarılı insanlar tanımak isterler; onlarla konuşmak, etkileşime girmek ve onları dinlemek isterler. Bir düşünce diyaloğuna girmek isterler. Başarısız öğrencilerse çok korkarlar, ilgilenmezler ya da sadece gösteriş yapmak isterler.Alanın önde gelen isimlerini tanıyın. Konuşmalarını dinleyin. Kokteyl partilerinde onlarla konuşun. Onlara yazın. Eğer uygun olursa, kendi çalışmalarınızı onlara yollayın. Hoş, zeki ve çalışkan insanlar, kendilerinden birşeyler öğrenmek için en iyi insanlardır.Bu ağ, düşünceleriniz için bir arena oluşturmanıza yardım edecektir. Başarılı öğrenciler, entellektüel bağlantılarını oyun oynamak için bir fırsat yaratma yönünde kullanma eğilimindedirler. Mesela henüz eğitimlerinin başında olan öğrenciler bile bir sempozyum düzenleyip buna katılabilirler. Eğer tanınmış kişilerin sizin sahnenizde oynamalarını sağlayabilirseniz bu, sizin konuşmanızı daha iyi bir hale getirecektir. Sonuçta yapmanız gereken tek şey iyi bir atış yaparak düşüncelerinizi başkaları ile paylaşmak üzere bir ağ kurmak.

Kural 10. Doğrularınızı Koruyun

 Anonim söylemler bize, öğrencilerin okulda bir dönem kopya çektiklerini söylerler. Bu belki bir sınavdan geçebilmek içindi, belki de bir ödevden daha yüksek not alabilmek içindi. Şu anda eğitim gören öğrenciler, bilimin bu tür şeylerin üstünde olduğunu biliyorlar ama biz, onları kopya çekmeye yönelten, insanoğlunun gerçekleri ile ilgili çok az kafa yoruyoruz; bunun yerine olanları “ahlaklı” kılmaya çabalıyoruz. Bilimde sahtekarlık çok nadir olarak konu edildiği için öğrenciler, araştırmada sahtekarlık yapmanın aslında ne kadar sapkın bir eğilim olduğunu fark etmezler.Özellikle başarılı olmak isteyen insanlar hatalı veri oluşturmak üzere değiştirmeler yapmak ya da sahtekarlıklar konusunda zan altındadırlar. O makaleyi yayınlatmak ya da şu ödülü kazanmak için uçlardaki birkaç veriyi atmak ya da veriler toplandıktan sonra önemli bir kriteri iptal etmek cazip gelir. Genellikle bunu açıklayabilirsiniz ama gri ödünlerin gölgesi, siyah ve beyaz sahtekarlığa yol açabilir. Bu şekillendirme işlemi nedeniyle çok başarılı kariyerlerin yok olduklarını gördüm.Buna bir önlem olarak, sonuç yerine süreç üzerinde odaklanmak faydalıdır (Kural 1). Köşelerin törpülenmesine neden olabilecek içsel baskılara, özellikle sonuca odaklanmış olma durumuna dikkat edin. Mesela hiçbir zaman “x’i göstermek” için bir çalışma yapmayın. Eğer böyle bir ifade kullandığınızı fark ederseniz, hemen kendi kendinizi düzeltin. O ifadeyi “x’in öyle olup almadığını görmek” olarak düzeltebilirsiniz. Belli bir sonuca ulaşmak isteme ya da haklı çıkma isteği, sizin düşmanınızdır. Bulma isteği, sizin dostunuzdur.Bir an için işin diğer bir önemli yanı olan bilim tüketicileri yerine öğrenci bilim adamlarına odaklanacak olursak, bilimsel sahtekarlığın en vahim sonucu aslında yok olan kariyerler değildir-sonuçta sahtekarların çoğu paçayı kurtaracaktır. Bunun bedeli şudur: Doğrularınızı azıcık bile çiğnerseniz, yaptığınız faaliyetin, sizin için daha zayıf bir içsel pekiştireç haline geldiğini görürsünüz: Her zaman bu böyle olmuştur. İş oyun olmaktan çıkar, diğer uçta birşeyler ifade etmeye başlar. Bu durumda, bilim artık eğlenceli değildir.

Kural 11. Mutluluğunuzu ve Huzurunuzu Koruyun ve Sürdürün

 Başarılı öğrenciler kendilerine güvenirler. İlle de güvenli hissederler demek istemiyorum. Mutluluklarını takip ederler demek istiyorum: Kendilerine karşı dürüsttürler. Bu, kendine güvendir. Eğer tuhaf bir ilgiler karışımına sahipseniz, birisi ilginizi daha güvenli bir noktada odaklamanız gerektiğini söylese de vazgeçmeyin, bu sizi yeni ve heyecan verici birşeye götürebilir. Riske girin. Eğer bu durum sizi endişelendiriyorsa, kendinize küçük bir güvenlik ağı oluşturun; fakat, size önemli gelen şeyi çiğneyip geçmeyin. Bu çiğneyişi çok ağır ödersiniz çünkü bu, sizin bilimsel eğlence pusulanızı kaybettirir. Bir pusulanız olmadan kaybolabilirsiniz.

Kural 12. Kolayca Hayır Deyin ve Dediğinizi Yapın

 Kariyeriniz ilerledikçe, doğal olarak odaklanacaksınız. Kaliteyi elde tutmanın tek yolu budur. Odaklandıkça, hayır demeyi öğrenin. Öncelikler belirleyin. Onlara uyun. Ben hala bu kuralı öğreniyorum (aslında bunu ne kadar yaparsam, talepler ve dikkatte dağılmalar da artıyor, böylece Kural 5’in %100 olabilmesi için, Kural 12’ye asla yeteri kadar sahip olamıyorum).

Kural 13. Mektuplarınızı Açın, Telefonlara Cevap Verin, Masanızı Temiz Tutun

 Tamam, tamam. Her kurala uyulamayabilir.

Kaynak: Hayes, S. C. (1998) Thirteen rules of success: A message for students. The Behavior Therapist, 3, 47-49.

 

 

 

AİLELERE ÖNERİLER

 

  • Çocuk başkalarının yanında kesinlikle eleştirilmemelidir. (Abisi, ablası ve kardeşi de dahil)
  • Kardeşi ve başkaları ile kıyaslanmamalıdır.
  • Anne ve baba aile ortamında çocuğa sevgi gösterisinde bulunmalı, açık onay ve açık ilgi göstermeli, fiziksel temastan (kucaklama, okşama vb.) kaçınmamalıdır.
  • Çalışmaya başlayamama gibi bir zaafı olan çocuğun çalışma için isteklendirilmesi, çalışmaya başlamak için uygun ortam  hazırlanması ve ilk çalışma saatlerinde dikkatini dağıtacak etmenlerin ortadan kaldırılması gerekir. (Televizyon sesi, gürültü vs.)
  • Soyut işlemleri kavramakta güçlük çektiğinden matematik, fen gibi derslerde somut materyallerden faydalanılması gerekmektedir. Çizerek, yazarak ve kolaydan zora bir yol izlenmeli, ders çalışırken yumuşak bir ses tonu kullanılmalı, başaramadığı konular veya işlerin nedenleri araştırılmalıdır.
  • Anne-baba çocuğun yanında tartışmaya girmekten kaçınmalı, çocuk konusunda tutarlı ve uyumlu davranmalıdır (birinin olmaz dediğine birisi olur dememelidir.)
  • Çocuğunuzu sevdiğinizi, değerli olduğunu, sizin için önemli olduğunu ona açıkça dile getirin, hissettirin.
  • Çocuğa inanın ve güvenin. Ondan iyi şeyler beklerseniz, iyi şeyler görürsünüz.
  • Evde kurallar olmalı. Televizyon saatleri herkes tarafından belirlenmeli ve buna uyulmalı. Siz televizyon seyrederken o ders çalışamaz. Hangi film veya programların seyredileceğine birlikte karar verin ve buna uyun.
  • Çocuğun hatalarını fazla büyütmeden,  hatalarını birlikte tartışın ve doğruyu bulması için ona rehberlik edin. Çocuğun doğrularına değer gösterin. Fikirlerini dinleyin ve önem verdiğinizi hissettirin.
  • Fiziksel cezalardan kesinlikle kaçının.  Ona vereceğiniz ceza; sevdiği bir etkinlikten maruz kalmasını sağlamak olsun.
  • Çocuklar arasında ayrım yapmadığınızı ona kanıtlayın. “Hepiniz ayrı ayrı insanlarsınız. Farklı özellikleriniz var. Seni olumlu veya olumsuz tüm özelliklerinle  ayrı bir birey olarak değerlendiriyor ve seviyorum. Kardeşini de aynı şekilde değerlendiriyorum.” Şeklinde yaklaşımlarınızı ona söyleyin.
  • Çocuğunuza zaman ayırın. Sadece ders çalışmak için değil, eğlence için, sohbet için.
  • Onunla “sen dili” ile konuşmayın.  Sen dili iticidir ve olumsuz etkileri vardır. “Çok gürültü yapıyorsun yerine; bu gürültüden rahatsız oluyorum”  şeklinde duygularınızı dile getirin.
  • Öğretmenleri ile sık sık görüşün ve yapabilecekleriniz konusunda yardım isteyin. Bir ekip çalışmasını gerçekleştirin.
  • Çocuğunuzun kendi gelişimine uygun doğal olan, geçici sinirlilik, inatçılık, bencillik gibi duygular anlayışla karşılanmadığı zaman pekişir ve davranış bozukluğu olarak kalır. Fazla telaşlanmadan soğukkanlı davranışlar ve yaklaşımlar gösterin.
  • Çocuğunuzun uygun yollarla saldırganlık duygularını boşaltmasına (spor vb.) fırsat tanıyın. Aşırı disiplin ve cezadan kaçının.  Anne-baba olarak saldırganlık örneği oluşturmayın.
  • Çocuğun evde sorumluluk almasını sağlayın, Ona verdiğiniz küçük sorumluluklar “kendisine güvenildiğini, önem verildiğini” anlatır.

                  

 

 

 

 

  • Dikkatini toplamak ve belli bir süre devam ettirmek konusunda güçlüğü olan çocuğun dikkat süresini ve yoğunluğunu geliştirmek için Fen, Türkçe gibi derslerde konuyu size de yüksek sesle okumasını ve anlatmasını isteyebilirsiniz.  Az sayfalı hikaye ve romanlar olmak üzere okumaya teşvik edin ve size de konuyu anlatmasını rica edin.(Konuyu öğrenmek istediğinizi, merak ettiğinizi hissettirin)
  • Çocuğun en önemli sorunu Kendisi ile ilgili olarak geliştirmiş olduğu “Olumsuz benlik tasarımıdır” Yani çocuk kendisini olumsuz bir gözle değerlendirmektedir. Bu durum onun savaşı daha baştan kaybetmesine neden olmaktadır. Onun olumlu özellikleri olduğunu anlatın ve bunları görmesine yardımcı olun. Çocuk kendisini olumsuz algıladığı sürece çevreden gelecek uyaranlara da  olumsuz tepkiler verecektir.Bu nedenle ondaki iyi tarafları görün ve ona da gösterin.
  • Kardeş ile arasını düzeltmesi için uygun ortam hazırlayın.

   

 

 

 

 

 

 

Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisi

 

YAZ TATİLİ BİLGİSAYAR BAŞINDA GEÇMESİN.

KAMİL MEMİŞ - 26.06.2011

      Sekiz aylık bir eğitim döneminin ardından okullar kapandı... Çocuklar bütün zamanlarını bilgisayar başında ya da oyun oynayarak mı geçirecek? Aile büyükleri rehberlik ederse çocuklar da zamanını daha iyi değerlendirebilir. Ziyaretler, sosyal aktiviteler, geziler ve tabii ki yaz Kur'an kurslarına katılarak dolu dolu bir tatil geçirebilir. İlköğretim ve lisede eğitim gören milyonlarca çocuk ve genç karnelerini alarak uzun bir tatil dönemine girdi. Aileler tatil dönemi için bir zaman tanzimi yapmazsa çocuklar da bu dönemde bilgisayarın ya da sokakların esiri olabilir. Tatil için çocuklarınızla birlikte 'neler yapabiliriz' sorusuna cevaplar arayıp program hazırlayabilirsiniz. Hazırlanan programa yüzde yüz uyum sağlamanız mümkün olmasa da 'ne kadar yapabilirsek o kadar iyidir' diyerek zamanınızı değerlendirmeye bakın. İşte, tatilinizi daha verimli kullanabilmek için bazı tavsiyeler:

1. Çocuklar evde aktif olmalı: Televizyon ve bilgisayarın başından kalkamayan, uyuşukluğa, atalete, tembelliğe mahkûm olan bir çocuk, yararlı faaliyetlerle ilgilenmeyecektir. Bu yüzden verimli tatil evde başlar. Okul zamanında ders ve sınavlar gerekçesiyle her şeyden muaf tutulan çocuklara, tatilde bazı sorumluluklar verilerek atalete düşmeleri engellenmeli. Tabii verilen iş ve sorumluluklar çocuğun yaş ve cinsiyetine uygun olmalı. Bu sayede el becerileri gelişir, girişimci olur, sorumluluk üstlenir.

2. Komşu ziyaretleri: Modern hayatın şartları ve sunduğu imkânlar, komşuların bile ziyaretleşmelerini yok edip insanları yalnızlığa ve bireyselliğe mahkûm etti. Çocuklar bu yalnızlığı, sanal âlemle doldurmaya çalıştıkça hayal kırıklığı yaşıyor. Yaz tatili, ailelerin karşılıklı ziyaretleşmelerine vesile olabilir. Bu ziyaretleşmelerde çocuklar, birbiriyle daha sahici ilişkiler kurar, daimi dostluklar kazanır.

3. Akraba ziyaretleri: Bir çocuğun ruhen sağlıklı ve kendisini değerli hissetmesi için, anne-babasının sevgisine ihtiyacı olduğu kadar, dedesinin-ninesinin, amcasının-dayısının, halasının-teyzesinin sevgisine de ihtiyacı vardır. Yaz tatili, imkân ve şartları zorlayarak akraba ilişkilerini sağlamlaştırma adına fırsattır. Akrabaların karşılıksız sevgileriyle çocukların gönülleri mutmain olurken, anne-babasının doğduğu ve büyüdüğü yerleri görme, anılarını dinleme imkânı da bulurlar.

4. Yaşlı ve hasta ziyaretleri: Günümüz çocukları ve gençleri tekdüze, günübirlikçi, mutlak haz endeksli bir hayata mahkûm olduğu için, hayatla sağlam bağ kuramıyor ve ayakları yere basmıyor. Yaşlı ve hasta ziyaretleri, bu sorunun çözümünde tesirlidir. Bu ziyaretler hayatı çocukluk, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık ve ne zaman geleceği belli olmayan hastalıklarla bir bütün olarak değerlendirmeye vesiledir. Çocuklar, sağlığın kıymetini idrak etmenin yanında, sevindirme, gönül alma, mutlu etme, hayır dua alma, başkası için bir şeyler yapmanın huzurunu yaşarlar.

5. Sosyal aktiviteler: Konser, festival, fuar gibi sosyal aktiviteler çocukların sosyalleşmesinde etkilidir. Fakat düğünler, mevlitler, cenazeler vb. genelde birbirini tanıyan insanların katıldığı merasimler sosyalleşmenin yanında kültürel değerlerin aktarılmasını da sağlar. Anne babalar, bu tür davetlere çocuklarıyla beraber katılmaya özen göstermelidir.

6. Tarihî, manevî ve kültürel geziler: Çocukların sahiplenmesi gereken değerleri ve idealleri olması için yaşadığı çevrenin millî ve manevî değerlerini, tarihini, kültürünü öğrenmesi gerekir. Bu tür geziler çocukların geçmiş milletler ve atalarıyla akli-kalbi bağ kurmasına yardımcı olacak, sanal âlemin çok önemliymiş gibi tanıttığı popüler kişilere ait bilgiler anlamını yitirecektir.

7. Yaz kur'an kursu: Çocuklar cami ve Kur'an'la ilk kez burada tanışırlar. Hayatlarını şekillendirecek bilgi ve alışkanlıkları genelde burada öğrenirler. Gönüllülüğe esas ve not kaygısı olmadığı için öğrenciler rahattır. Burada ailelere düşen, ne öğreneceğinden önce niçin öğrenmesi gerektiğini anlatmalarıdır. Bu sayede severek öğrenme gerçekleşir.

8. Kitapçılar ve kütüphaneleri ziyaret etmek: Uzun yaz tatili çeşitli ve muhtevası geniş kitaplar okumaya, şiir, mani, ilahi, şarkı, marş ezberlemeye vesile olur. Fakat ders kitaplarının sıkıcılığı ve öğretmen-ailenin ders çalış baskısı sebebiyle, çocuklarda okumaya karşı isteksizlik meydana gelmiş olabilir. Ailecek kitapçılar ziyaret edilirse çocuk elbette kitapları merak edecektir, kendi isteğiyle kitap alıp okumaya başlayacaktır.

9. Spor ve kültürel faaliyetler: Belediye ve özel kurumların açtığı futbol, basketbol, yüzme, satranç, musiki kursları yaz tatilinde çocukların istifadesine sunulur. İmkân ve şartlar uygunsa çocuğun yetenek ve ilgisine en uygun bir kurs tercih edilebilir.

10. Günlük tutmak: Tatilde hayat rutin akmadığı için her an farklı güzellikler, aşkın his ve duygular, ibretlik hadiseler yaşanabilir. Bunları tatil günlüğümüze yazarsak, anlık duygu ve düşüncelerden bütün hayatımıza yansıyacak tecrübeler kazanmış oluruz

Yüzyılın Büyüyen Problemi:

Mükemmeliyetçilik

Evinizde, ilişkilerinizde, iş yerinizde, okulda en iyi olmaya çalışırken ne kadar yıprandığımızın farkında mısınız? Modern dünyada hayat bir yarış, başarı her alanda yegane hedefken, stres, depresyon ve anksiyete(endişe) yaşayan insanların sayısı giderek artıyor. Hal böyle olunca rahatsızlık sayımız da gün geçtikçe fazlalaşıyor. Şimdilerde ise, ‘mükemmeliyetçilik’ gündemde…

Uzman psikolog Pelin Atasoy’a göre bu, çağımızın rahatsızlığı ve giderek daha çok insan, ‘mükemmeliyetçilik’ten muzdarip olacak.

Panikatak, depresyon, fobiler derken, insan ‘bir mükemmeliyetçilik hastalığı eksikti’ diyor. Gerçekten, bu da nereden çıktı?

Mükemmeliyetçiliğe hastalık dedemiz tam olarak doğru olmaz. Mükemmeliyetçilik bir kişilik özelliği olarak tanımlanabilir. Kişinin hayatını oldukça zorlaştıran, törpülenmesi gereken bir özellik. Mükemmeliyetçilik belki de her zaman vardı, ancak adı konmamıştı. Bir süredir var olan ekonomik ve sosyal ortamın bireye yüklediği beklentilerle, kişinin var olmasının/kabul görmesinin dış etkenlere daha da çok bağlanmasıyla mükemmeliyetçiliğin tetiklendiğini ve artış gösterdiğini düşünüyorum.

Siz bu konuda bir çalışma yapmaya ne zaman karar verdiniz?

Kendimin, mükemmeliyetçi özellikler taşıdığını ve bu durumun hayatımı çok zorlaştırdığını fark ettiğimde, bu konu üzerinde okumaya ve araştırmaya başladım.

Mükemmeliyetçi kişilerin özellikleri nelerdir?

Mükemmeliyeti insan, kendinin ve/veya çevresindekilerin en ufak bir hatasını bile kabul edemeyen, kendini ya da etrafındakileri sürekli olarak eleştiren, kendi doğrularına göre düzeltmeye çalışan , ulaşılması neredeyse imkansız, gerçek dışı hedefler koyan ve doğal olarak bu hedeflere ulaşamadığında da hayal kırıklığı ve öfke yaşayan, süreçten keyif almaktan uzak, sonu odaklı, sürekli olarak beğenilmeme ve sevilmeme kaygısı yaşayan biridir. Tatminkar ilişkiler yaşaması ve işler yapması oldukça zordur. Kendini ve başkalarını acımasızca eleştirir ve mutsuzluk üretir. Mükemmeliyetçi kişi kendi sırtını sıvazlamadığı, kendini ödüllendirmediği için sürekli olarak dışarıdan onaylanma ve olumlu geri bildirim bekler. Alamadığı zamanlarda da yaşadığı hayal kırıklığı yıkıcı olabilir.

Mükemmeliyetçi kişilerin hayatında çok fazla ‘meli’, ‘malı’ vardır. “Kocam eve asla geç gelmemeli”,”Ben hep eğlenceli biri olmalıyım”, “Arkadaşlarım bana böyle davranmamalı”… gibi takıntılı davranışlar gösterebilir. Sürekli organize etme, planlama, derleme, toplama gibi. Sürekli olarak her şeyi kontrolü altında tutmaya çalışır.

Biz, mükemmeliyetçilikten ne kadar uzaklaşmak istesek de sistem bize her alanda bunu dayatmıyor mu?

Ben dayattığını düşünüyorum. Bizler sosyal varlıklarız. Toplum içinde yaşıyoruz ve toplumun bizlere getirdiği şeylerden etkileniyoruz tabiî ki. Bunun aksi iddia edilemez. Ben gittikçe dışa odaklı yaşamaya başladığımıza inanıyorum. İç dünyamızdan çok dış dünya önem kazanıyor. Performansa dayalı hayatlar yaşanıyor. Başarılı olmak (tanımı herkese göre değişse de), par kazanmak, kişisel tatmin ve mutluluktan bir adım önde gidiyor sanki.

Kabul görmek ve değerli hissetmek için maddi göstergelere daha çok ihtiyaç duymaya başladı insanlar. Estetik ameliyatlarla daha da genç ve güzel/yakışıklı görünmek, iddialı arabalar ve gösterişli kıyafetlerle önemsenme ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Hep daha iyisi var, daha üst modeli, daha güzeli/yakışıklısı, daha pahalısı, dahası var yani. Ama içe baktığımızda büyük bir boşluk görüyoruz, öyle bir duygusal boşluk ki, ‘daha’larla bile dolmuyor, dolması da mümkün değil. Tüm bunlar da kişileri tatminsizliğe ve mutsuzluğa doğru götürüyor kanımca.

Mükemmeliyetçilikle baş etmek için neler yapılabilir? Bizlere ne öneririsiniz?

Mükemmeliyetçilikle baş etmek oldukça zordur. Çünkü öncelikle mükemmel olmadığımızı kabul etmek gerekir; bu da, ciddi bir farkındalık, cesaret ve iç görü geliştirmeyi gerektirir. Mükemmeliyetçilikle tek başımız mücadele etmek çok hırpalayıcı olabilir. Bu nedenle ben kendinde bu özellikleri gören ve tek başına bu konuyu halletmekte zorlanan kişilere psikolojik destek almalarını öneririm. Bunun yanı sıra mükemmeliyetçi kişiler öncelikli olarak, “ya hep ya hiç” şeklindeki düşünce tarzlarının farkına varmalıdır. Alışkın oldukları olumsuz eleştirel düşüncelerinin yerine daha mantıklı düşünceler koymayı denebilirler. Kendilerine, hata yapmaya hakları olduğunu ve hata yapmadan büyümenin ve gelişmenin mümkün olmayacağını hatırlatabilirler. Kişi yaptıkları için değil, kendi olduğu için değerli ve önemli olduğunu kendi kendine hatırlatmaya çalışmalıdır.

Mükemmeliyetçi olup olmadığınızı nasıl anlarsınız?

• Sürekli olarak denetleme ve onay alma
• Tekrarlama ve düzeltme
• Aşırı planlama, düzenleme ve sıralama
• Karar vermede güçlük çekme
• Erteleme
• Kaçınma
• Başkalarını değiştirmeye çalışma

Mükemmeliyetçilikle baş etme yolları

• Mükemmel olmanın yarar ve zararlarını ayrı ayrı sıralayın: ödediğiniz bedellerin çok daha fazla olduğunu görebilirsiniz
• Ya hep ya hiç şeklinde eleştirel düşünce tarzının farkına varın: kendiniz ya da bir başkası tarafından mükemmel olmayan şeyler yapıldığında, yapılanların iyi olan yanlarını bulmaya çalışın
• Yapabilecekleriniz konusunda gerçekçi olun: gerçekçi hedefler koydukça, mükemmel olmayan sonuçları, korktuğunuz ya da kaygılandığınız olumsuz sonlara varmadığını yavaş yavaş fark edeceksiniz
• Eleştiri karşısında ve kendiniz hakkında daha nesnel olmaya çalışın: eğer biri sizi yaptığınız bir hatadan dolayı eleştirirse, hatanızı anlamaya çalışın ve hata yapma hakkınız olduğunu hatırlayın. Hatasız öğrenme ve gelişmenin de mümkün olmayacağını unutmayın.

Elele, Haziran 2010

 

Oyunda oyuncağa az, çocuğa daha fazla iş düşmeli…

Hiç düşündünüz mü? Çocuklar ne zaman oyun oynamaya başlarlar.

 

Çocuk doğar doğmaz bütün aile fertlerinin ilgisini üzerine çeker. Ebeveynin çocuğuna karşı yapmış olduğu sevgi dolu mimik ve davranışlarına karşılık çocuğu da tepkiler verir. Böylelikle çocuk kendini doğar doğmaz bir oyunun içinde bulur. Çocuğun gelişim dönemine bağlı olarak, çocuk 4. ayına yakın eline verilen çıngırağı ve biberonu tutabilmektedir. Böylece onun için oyuncakla tanışma dönemi de başlamıştır.

Oyun oynama ve oyuncak isteği sevgisi her çocukta vardır. bu küçüklerin en doğal hakkıdır. Oyun, çocuğun eğitiminde, kişiliğinin gelişiminde, sosyal ilişki ve uyumluluğunda, hayal dünyası ile birlikte yaratıcılığının ortaya çıkarılmasında ki ilk adımdır. Çocuk ile oyun birbirinden ayrılmayan bir bütünü oluşturmaktadır.

Çocuklar belli bir yaşa kadar oyun, oyuncaklarla oynar ve bu oyunlar eğlendirici niteliktedir. Oyun yalnızca çocuktaki fazla enerjinin harcanması için kullanılmamalı. Oyun ve oyuncak bir eğitim aracı ve fırsat eğitimidir. Bu noktadan çocukların oyuncaklarının ve oynanılacak oyunlarının çeşitliliği ve seçimi de büyük önem taşımaktadır.

İyi seçilmiş bir oyun veya oyuncak, çocuğun gelişimine iyi yönde katkıda bulunabileceği gibi seçimi iyi yapılamamış oyun ve oyuncaklar da çocuğun gelişimsel görevlerini kötü yönde etkilenmesine sebep olabilir.

Oyun ve oyuncakların amacına uygun hizmet edebilmesi için anne baba ve eğitimciler, çocukların oyun ve oyuncak seçimlerinde yönlendirmeler yapması gerekmektedir.

         Yönlendirmelerde dikkat edilmesi gerekenler;

v  Ebeveyn yönlendirmelerinde, yasaklayıcı, tamamen mahrum bırakıcı bir tavır yerine “ikna etme” ve “yönlendirme” metodu kullanılmalıdır.

 

v  Çocuklara, “televizyon seyretme ve bilgisayar oyunları zararlı!” deyip yasakçı bir tavır yerine tv ve bilgisayarı doğru kullanmayı öğretmeli.

 

Son dönemlerde oyun ve oyuncağın yerini televizyon ve bilgisayar oyunları aldığını görmekteyiz. Çocuk bilgisayar ve televizyon aracılığıyla da bazı şeyler öğrenebilirler. Burada sıkıntı oluşturabilecek durum ise çocuğun gün boyunca televizyon ve bilgisayarın başından ayrılmamasıdır.

 

Ebeveynin çocuğa “Bilgisayar oyunu oynamayacaksın. Televizyon seyretmeyeceksin” diye yasakçı bir tutum sergilemesi doğru değildir. Aile içinde bilgisayar oyunları oynamaya, televizyon seyretmeye ilişkin ebeveynin koymuş olduğu makul ve uygulanabilir kurallar olmalıdır. Anne ve baba çocuğunun bu kurallara uyup uymadığını kontrol etmeli. Çocuk böylece bilgisayarla oynamanın, televizyon seyretmenin yöntemini öğrenmiş olacaktır.

 

v  Ebeveyn, çocuğun düşünme ve hayal kurma yeteneğinin baltalanmaması için, çocuğun oyuncakları ile oynamasına aşırı müdahale etmemeli. Eğer müdahale gerektiren bir durum söz konusu olursa çocuğun isteği üzerine yapılmalı, kırıcı olmamalı, teşvik edici olmalı.

 

v  Oyun ve oyuncak seçiminde çocuğun fikri alınmalı.

 

v  Aileler çocuklarına çok oyuncak alma yerine nitelikli oyuncaklar almaya özen göstermeli.

 

v  Oyuncak ve oyun seçiminin, insanın sağlığını, can ve mal güvenliğini tehlikeye sokmayacak şekilde olmasına dikkat edilmeli. Bu nedenle seçilecek oyuncakların tehlikesiz olması şarttır.

 

v  Seçilecek oyun ve oyuncak çocuğun yaşına, ilgisine, becerisine ve içinde bulunduğu gelişimsel döneme uygun olmalıdır. Cicili bücülü, süslü ve pahalı oyun ve oyuncaklara kanılmamalı. Mutlaka işin uzmanlarına danışılmalı.

 

v  Oyuncaklar çocuktaki beceriyi artıracak özellikte olmalıdır. Bu nedenle basitten karmaşığa doğru oyuncak tercihi yapılmalıdır.

 

v  Çocuklar için oyun denildiğinde ilk akla gelen eğlencedir. Oyun ve oyuncağın çocuk için eğlendirici yanı ihmal edilmemeli.

 

v  Çocuklarda “yardımlaşma” ve paylaşım “duygularını” geliştirmesine yardımcı olacak oyunlar seçilmeli. Bunun yanında çocukların tek başına oynayabilecekleri oyuncakları ve oyunları da olmalı.

 

v  Oyun ve oyuncak seçiminde lüzumsuz ve israfa varabilecek bir şekildeki harcamalardan kaçınılmalı. Elde var olan malzemelerin kullanımı ile pahalı oyuncakların yapabileceği çoğu şey yapılabilinir.

 

v  Oyunlar ve oyuncaklar, çocuğun merak ve ilgisini çekebilmelidir.

 

v  Alınan oyuncaklar, oynanacak oyunlar çok yönlü olmalıdır. Bu amaçla kasları çalıştıran, hayal gücünü artıran, yaratıcığı geliştiren oyuncaklar tercih edilmelidir.

 

v  Çocuklar için mükemmel bir oyun spordur. Çocuklar gelişim dönemlerine uygun sporlara yönlendirilmeli.

 

v  Çocuklar, en çok aile fertlerinin içinde bulunduğu oyunlardan hoşlanırlar. Çocuğun en çok hoşlanacağı oyuncak ”ebeveynlerdir.” Hiçbir oyuncak ve oyun, aile fertlerinin çocuğu ile birlikte vakit geçireceği vaktin yerini tutmaz.

 

Ebeveyn ve çocuğun beraberce oyuncak hazırlaması ve oyun oynaması neticesinde, ebeveynin çocuğu ile birlikte geçirdikleri zaman dilimi daha nitelikli bir hal alacaktır.

 

v  Oyunun büyük bir kısmı çocuk tarafından yürütülmeli. Oynanan oyunda oyuncağa az, çocuğa daha fazla iş düşmeli.

 

v  Birçok çocuk, evde atılabilecek eski eşyaları veya eşya parçalarını kendisi için oyun değeri olduğundan içgüdüsel olarak saklar. Anne baba, çocuğunun bir sürü oyuncağının olmasına böyle davranmasından rahatsız olup bu eşya ve parçacıkları çöpe atabilir.

 

Unutulmamalı ki bu eşya ve eşya parçacıkları çocuk için en yararlı oyun malzemesi olabilir. Ebeveyn çocuğunun bu eşyalarını çocuğa sormadan atmamalı. Çocuk bu zevkten mahrum bırakmamalıdır.

        Şenol Yiğit

Anne Baba, Çocuklarına Yardımlaşmayı Öğretmek İçin Yardım Etmeli…

Yardımlaşmanın; birlik ruhu ile çalışma, topluma yönelik hareketler içinde olmak, bir toplum içerisinde yaşayan insanların aralarındaki yakınlaştırıcı bağları ve karşılıklı işbirliği ile ilgili durumlarını gösteren bir oluşum şeklinde tanımlamaları vardır.

İnsan soysal bir varlıktır. İçinde yaşadığı toplumun bir üyesidir. Toplumsal duyarlık ve toplum olma bilinci ile dünya ve çevresinde olan doğal afet, hastalık, ekonomik, zihinsel ve fiziksel özür gibi sebeplerden kaynaklanan sıkıntı ve yoksulluklara karşı duyarsız kalamamaktadır.

İnsanlar, toplumda yaşanan bu üzüntü verici durumları, birbirlerinin dertlerini ve sıkıntılarını paylaşarak ve yardımlaşarak azalabildiğine inanmaktalar. Bu amaca hizmet etmek içinde birçok gönüllü insan tarafından çeşitli başlıklar altında sosyal yardımlaşma ve dayanışma dernekleri kurulmakta ve fiilen faaliyetlerini devam ettirmektedirler. Yardımlaşma toplumda kaynaşma sevgi ve saygıyı artırmaktadır.

Çocuklarda yardımlaşma paylaşma duygusu:

Çocuklar yardımlaşma ve paylaşma duyguları ile doğmazlar. Doğuştan bir duyguyla sevdikleri, hoşlandıkları şeyleri bir başkası ile paylaşmak istemezler.Özellikle küçük çocuklar, yetişkinlere göre daha benmerkezci oldukları için, yardımlaşma duyguları gelişmemiştir.

Uzmanlara göre 2-6 yaş arası bu duygunun kazanımında önemli bir zaman dilimi olduğu söylemektedir.2 yaşına kadar ‘‘ben merkeziyetçi’’ olan çocuklar 2-6 yaş arasındaki ilk çocukluk evresinde çocuk; sosyal ilişkinin nasıl kurulduğunu, ev dışındaki insanlarla özellikle kendi yaşıtları ile nasıl beraber olunacağını öğrenmeye başlar.

2 yaşına kadar yalnız oynamayı seven, oyuncaklarını paylaşmayan çocuk 3 yaşından itibaren akran grubuyla ile paylaşıma yardımlaşmaya dayalı oyunlara girmeye başlar.

Ebeveynler; Çocuklarda, Yardımlaşma ve Dayanışma Bilincinin Oluşturmak İçin Neler Yapılmalı?

  • Yardımlaşma duygusunun çocukta oluşabilmesi için öncelikle aile fertleri birbirleri ile sağlıklı iletişim kurmalı.
  • 2-6 yaşlarından itibaren çocuklara ellerindeki oyuncakları, yiyecekleri ve imkânları arkadaşları ile paylaşma duygusu aşılanmalı, böyle olunca arkadaşları tarafından daha çok sevileceği, oyunlarının daha güzel olacağı, başka bir çocuğu sevindirmenin insanı mutlu edeceği anlatılmalı, yaşanan örnekler onun anlayacağı bir dille kendilerine zarif ve kibar bir şekilde anlatılmalıdır. Bencil olursa arkadaşlarının kendisinden uzak duracağı, her çocuğun, her insanın arkadaşına ihtiyaç duyacağı ona öğretilmelidir.
  • Çocukta yardımlaşma ve paylaşma duygusunun oluşmaya başladığı dönem okul öncesi eğitim dönemine denk gelmektedir. Bu sebeple aile, çocuklarını pedagojik formasyonu olan öğretmenlerin çalıştığı okul öncesi eğitim kurumlarına göndermeli.
  • Evde anne ve babasının gün içerisinde karşılaştıkları zorluk ve sıkıntıları birlikte yardımlaşarak çözmeye çalıştığını gören çocuklar, yardımlaşmanın ve dayanışmanın değerini daha iyi anlayacaktır.
  • Çocuklar her fırsatta oyun oynamak isterler. Faydalı bir oyunun asıl amacı eğlendirmesinin yanında, eğitici olmalısıdır. Oyunlarda, paylaşıma ve yardımlaşmaya ihtiyaç duyulan etkinliklere yer verilmeli.
  • Bayramlar, belirli gün ve haftalar gibi kültürel önem taşıyan zaman dilimlerinde toplumsal kaynaşmaya katkı sağlayacak faaliyetlere, aileler çocukları ile birlikte katılmalı.
  • Aileler, çocuklarının çevresinde ve okulunda planlanan sosyal dayanışma ve yardımlaşmayı amaçlayan projelere (kardeş okul, yuvaya kitap uçur, ilaç yardımı vb.) katılımı desteklemeli.
   Şenol Yiğit

Sorumluluk Duygusu Okul Hayatı İle Sınırlanmamalı

 

Çocuklarının sorumlulukları yerine getirmemeleri çoğu anne ve babanın şikâyet konusudur.

Genellikle bu şikâyetler çocukların okula başlaması ile ailelerin gündemine girer. Şikâyetler genellikle; ödev yapmama, okul çantalarının hazırlamama, okul eşyalarına sahip çıkmama, uyarı olmadan ders çalışmama şeklindedir.

Sorumluluk Erken çocukluk dönemlerinden başlayarak yaş, cinsiyet, gelişim düzeyine uygun bir düzeyde bireyin üstüne aldığı görevleri ya da yükümlülükleri yerine getirmek başkalarının hakkına saygı göstererek kendi davranışlarının sonuçlarına sahip çıkmak, gerektiğinde de hesap vermek olarak tanımlanabilir.

Sorumluluk duygusu doğuştan gelmedi gibi, doğuştan yetişkinliğe uzanan yaşamın her döneminde yer almakta ve devam etmektedir. Her yaşın, cinsiyetin ve her çağın kendine ait sorumluluk çeşitleri vardır.

Ebeveynler sorumluluğu daha geniş kapsamda düşünüp çocuklardaki sorumluluk duygusunun oluşumu ve gelişimini yalnızca eğitim- öğretim hayatına ait dönemlerle sınırlamamalı.

 

Çocuğa sorumluluk yüklemekte dikkat edilmesi gereken noktalar;

  • Çocuğun gelişimsel dönemlerinden haberdar olunmalı. Bu dönemlere uygun görevler verilmeli. Çocuğun kapasitesini aşan işlerden kaçınılmalı.  
  • Sorumluk kazandırma zorlama ile olmaz.
  • Çocuğun halletmesi gereken görevleri anne ve baba üstlenmemeli.
  • Sorumluluk duygusunun gelişmiş olan kişilerin en önemli özelliklerin başında sevme yeteneklerin gelişmiş olduğu görülmektedir. Bu yeteneğin ilk oluştuğu yer ailedir. Sevginin, saygının, hoşgörünün hâkim olduğu aile ortamları çocukta sorumluluk bilincinin oluşmasında çok önemlidir.
  • Sorumluluk alışkanlığını kazanmanın en güzel yolu özgürlükle disiplin arası dengeli yol izlemektir.
  • Çocuklara sorumluluk duygusu vermenin bir yolu da kendilerine güven duymalarını sağlamaktır.
  • Çocuk bazı sorumluluklarını yerine getirmeye çalışırken hatalar yapabilir.  Bu gibi durumlarda hataların nasıl düzeltilebileceği ve hatadan nasıl ders alınacağı ona sabırla anlatılmalı.
  • Sorumluluk kazanmada çocuğun ilerleyen yaşı ve seçimin konusu dikkate alınarak söz ve seçme hakkı tanınmalı. Böylelikle bir konudaki tüm sorumluluğu üstlenmiş olacaktır.
  • Yerine getirmesi gereken sorumlulukları için mükâfat vaadi verilmemelidir.
  • Çocuktan ne istenildiği açık ve sade bir dille anlatılmalı. Bu, karşılıklı yanlış anlaşılmalar ortadan kaldıracaktır.
  • Çocuğun sorumluluk alma yönündeki girişimleri desteklenmeli.

Şenol YİĞİT


Yorumlar - Yorum Yaz
KİTAP YURDU

EĞİTİM SİTELERİ

Eğitim Siteleri

GÜNÜN KARİKATÜRÜ

GÜNÜN SÖZÜ

" OKUMAMI BEKLEYEN KİTAPLARI DÜŞÜNÜNCE, TEKRAR MUTLU OLACAĞIMA EMİN OLURUM"

Jules RENARD

Takvim